İletişim, iletilen bilginin hem gönderici hem de alıcı tarafından anlaşıldığı ortamda bilginin bir göndericiden bir alıcıya aktarılma sürecidir. Organizmaların çeşitli yöntemlerle bilgi alışverişi yapmalarına olanak tanıyan bir süreçtir. İletişim tüm tarafların üzerinden bilgi alışverişi yapılacak ortak bir dili anlamalarına ihtiyaç duyar.Belirli mesajların kodlanarak bir kanal aracılığıyla bir kaynaktan bir hedefe/alıcıya aktarılması süreci. Örneğin bir konuşmacı (kaynak) ortak bir dil aracılığıyla (örn. Türkçe) kodladığı belirli kelimeleri (mesaj/ileti) ses dalgaları ve hava yoluyla (kanal) dinleyiciye/alımlayıcı (hedef) aktarır. Bu süreçte geribildirim hedefleniyorsa, iletiyi gönderen başat kaynak, hedef/alımlayıcı ise sonat kaynak olarak tanımlanır.
Toplumsal bir varlık olan insanın en önemli özelliklerinden birisi de kendi cinsiyle ilişki kurması, duygu ve düşüncelerini bir diğerine aktarmasıdır. İnsanın bu özelliği onda varolan iletişim yeteneği ile ilgilidir. İnsanlar çağlar boyu birbirleri ile bu yetenekleri sayesinde etkileşimde bulunmuşlar, kültürlerini, uygarlıklarını geliştirmelerinde bu etkileşimlerinin rolü büyük olmuştur.İnsanlığın ilk döneminde iletişimde önce ses vardır. İnsan kendisini çıkardığı değişik seslerle, çığlıklarla ve bunları desteklediği bedensel hareketlerle ifade etmiştir. Bunun yanı sıra ilkel resimlerle, çizgilerle insanın mesajını aktarması da insanlığın iletişim tarihinde sanatın ilk izlerinin göstergesi olmuş, günümüzün sanatsal anlatımlarına ulaşana değin sanat öncülüğüyle iletişim kurma biçimleri de evrimsel bir çizgi izlemiştir. İnsanın iletişiminin gelişiminde en başta gelen koşul hiç şüphesiz dilin ortaya çıkması, konuşmanın başlaması, yani sözün kurulması, zamanla yazının bulunması, sözlü ve yazılı ifade biçiminin güçlenmesi olmuştur.İletişim biçimleri zamanla büyük gelişmeler kaydetmiş, yakın çevreyle iletişimin yanında, dünyanın bir diğer ucundaki insanlarla da iletişim, hızlı teknolojik gelişimle olanaklı hâle gelmiştir.Kişiler arası ilişkilerde ve bütün toplumsal alandaki etkileşimde en önemli faktörlerden birisi olan iletişim kurma eylemi, kaynağını en başta dil becerisinden, sözlü ve yazılı ifade yeteneğinden, bunların yanında ayrıca bedensel sembollerden almaktadır. İnsanın bu eyleminin en başta ilişkili olduğu özgürlük alanları da düşünce ve ifade özgürlüğü ile iletişim özgürlüğüdür.Düşünsel özgürlük, en kısa biçimde, kişinin özgür düşünme yetisine sahip olması yanında, düşünce ve kanılarını serbestçe açıklayabilmesi anlamına gelir. Düşünsel özgürlük aynı zamanda başka düşüncelere ulaşabilme özgürlüğünü (haber alma, bilim ve sanat öğrenme özgürlüklerini); din ve vicdan özgürlüğünü de içerir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesindeki her bireyin görüş ve anlatım özgürlüğü hakkı vardır; bu hak görüşleri nedeniyle kaygı duymama hakkı ile ülke sınırları söz konusu olmaksızın, herhangi bir anlatım aracıyla, bilgi ve düşünceleri araştırma, edinme ve yayma hakkını içerir. İfadesi düşünce özgürlüğünün gerçekleşmesi için iletişim özgürlüğüne de vurgu yapar.Kişiler arası ilişkilerde ve toplumsal yaşamın her alanında (ev, okul, iş yeri, kamu mekânları vs.) büyük önemi olan iletişimde zaman zaman sıkıntılarla veya engellerle karşılaşılması, gündelik yaşamda bir takım sorunlar yaratmakla kalmayıp, gelecekteki düşünce ve eylemlere de etki etmektedir.İnsanın iletişim eyleminde, dil, dilin kullanımı ve kültürel boyut birincil öneme sahiptir. Bir aktarım aracı olarak dilin kişide yeterli veya yetersiz gelişmiş olması, kişinin kullandığı dilin zenginliği veya kısırlığı insanî etkileşimlerin canlılığında ve dinamiğinde farklı biçimde rol oynamaktadır. Çünkü dilin zenginliği, kurgusal yapısı, düşünme biçimini etkilemekte, ona yeni boyutlar katmakta, olayları, kavramları yorumlamada, duyguların farkına varmada ve bütün bunları olduğu gibi ifade etmede, yani bir diğerine aktarmada, toplumsal ve kültürel yaşamı zenginleştirmede önemli katkılarda bulunmaktadır.Baskıcı ve otoriter, dıştan denetime dayalı, ön yargılı bir kültürden beslenen iletişim biçimiyle, demokratik, öz denetime, başkalarına karşı sorumluluğa dayalı, özgürlükçü bir zemine sahip iletişim tarzının söylemleri, algılamaları, mesajları da bambaşka olacaktır. İtaat kültüründe, yetkenin emir ve söylemlerine göre davranılır; bunlara uymanın dışında fikir ve söylem geliştirilmez, dar bir alanda kapalı tarzda bir yaşam vardır; dolayısıyla iletişim de kalıp mesajları aktarmaktan ibarettir. Özgürlükçü, eşitlikçi, karşılıklı, yaratıcı, keşfedici bir iletişim biçimi söz konusu değildir.Kişinin içine doğduğu, yetiştirildiği ortamdaki iletişim tarzının onun düşünme, ifade etme, kendine ve başkalarına dönük tutumlarını etkilemesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla ailedeki, okuldaki vs. toplumsal yaşam alanlarındaki ilişki biçimlerinin demokratik veya otoriter olması, açık veya kapalı olması etkili iletişimin önünü açacak ya da tıkayacaktır.Bireylerin duygu ve düşüncelerini ifade etme becerisinin geliştirilmesi, gerek aile gerek okul ve diğer toplumsal alanlardaki ilişkilerin demokratik bir tarzda gerçekleşmesi, hem kişiler arası hem de toplumsal ilişkilerde etkili iletişime olanak verecektir. Bunların yanında kişiler arası ilişkilerde etkili iletişimi sağlayan bir diğer unsur da etkin dinleme becerisidir. Etkin dinleme, bir diğeriyle olan ilişkiye karşı sorumluluktaki en önemli boyutlardan biridir. İçinde ötekine karşı saygıyı, onu kabul etmeyi, ona değer vermeyi, empatiyi, algılamayı, algıladıklarını yansıtarak sınamayı, ayrıntıların farkına varmayı, dolayısıyla eşitlikçi, demokratik bir tutumu barındırır.En önemli sosyalleşme ortamlarından biri olan okul, iletişim tarzının gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Kişi birçok beceriyi, okulda edinmektedir. Dolayısıyla okul eğitiminde kişinin yüz yüze geldiği tutum ve davranışların onun ilişki ve iletişim biçimine de etkisi de büyük olacaktır.Özgür ve demokratik bir okul ortamında bireylerin düşünce ve duygularına saygı duyulur, farklı düşünceler hiçbir baskı hissetmeden ortaya konulurlar, kişiler birbirlerinin düşünce, duygu ve yorumlarını algılamak için gerekli açık iletişim becerilerini edinmişlerdir. Kendi söz haklarına olduğu kadar başkalarının söz hakkına da saygı gösterirler ve bu hakkı onlarda korurlar, çatışmaların çözümünde güce dayalı üstünlük, bir tarafın haklı çıkması değil eşitlik ve adalet ilkesi söz konusudur. Her iki tarafın da anlaşacağı çözümleri üretme becerisine sahiptirler. Bu ilke ve becerilere göre eğitim sisteminin alt yapısını oluşturan toplumlarda insan hakları kültürünün gelişmiş olması şaşırtıcı değildir.Toplumdaki bireylerin yetiştirilmesinde başta gelen kurumlardan birisi olan okulun kültürünün demokratik olması, bireylerin söz hakkına özen gösterilmesi, belli bir konuda, durumda, sorunda birbirleriyle etkili iletişim kurabilecekleri kanalların açık olması, onların insan hak ve özgürlüklerine saygılı olmalarında, demokratik yurttaşlık bilinç ve sorumluluğunu kazanmalarında büyük önem taşır. İletişim kanallarının açık olduğu bir ortamda, bireyler herhangi bir sorun karşısında etkin, yaratıcı çözümler üretirler, bir çemberin içinde sıkışıp kalmadan yaşam alanlarını genişletirler, etraflarına karşı duyarlılıkları ve sorumluluk bilinçleri gelişir.
Sınıf ortamında kullanılan sözsüz (mimikler, jestler, oturuş ve duruş tarzı, göz teması vb.) ve sözlü iletişimin etkili ve sağlıklı olması, öğrencilerin özerk düşünce ve anlatım yeteneklerini geliştirmelerine olanak sağlar. Sözlü ve sözsüz mesajların çelişkili, içtenliksiz olmasından kaçınılması, öğrencilerin bir soru, bir sorun, bir durum, bir olay hakkında düşünce, yorum geliştirmelerine zaman tanınması, anlatımın çeşitli yollarının ( öykü, resim, şiir, yazı, şarkı,afiş vs.)kullanımının önünün açılması yöntemleri onların anlama, dinleme, algılama, kavrama ve anlatma dolayısıyla iletişim becerilerini geliştirecektir.